Ekolojik Okuryazarlık

Ekolojik okuryazarlık ile ilgili uzman görüşleri, yayın ve kaynaklar

"Çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır... "
Prof. Dr. Gelengül Haktanır

Doğanın bir değer olduğunu öğrenen çocuklar bütün duyu organlarıyla onun güzelliklerinin farkına varır ve onu korumak için çaba harcarlar. Doğadan ve doğallıktan uzaklaşmayan eğitimcilerin sayısının artması gerekli...

  • 08.03.2021 tarihinde eklendi

TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi ve Doğa Eğitim Programları danışmanı Prof. Dr. Gelengül Haktanır ile çocukların doğa algısını, doğa yoksunluğu sendromunu, doğa eğitiminde erken çocukluk döneminin neden önemli olduğunu ve çocukların doğa ile bağ kurma sürecinde bizlere düşen sorumlulukları konuştuk.

Çocuklar çevreyi nasıl algılar?  

Erken çocukluk döneminin ilk yıllarında yani doğduktan ikinci yaşa kadar geçen aylar boyunca çocuklar önce refleksleri ile tepki verir sonra istemsiz hareketlerle daha sonra da amaçlı hareketlerle çevreleri ile etkileşime girerler. Duyu motor dönem olarak adlandırılan bu dönemde çevreyi algılayabilmeleri ve anlamlandırabilmeleri için duyularının gelişmesi ve hareket ihtiyaçlarının karşılanması oldukça önemlidir. İkinci yaştan altıncı yaşa kadar olan okul öncesi dönemde ise çocuklar bilişsel olarak işlem öncesi dönemdedirler yani zihinsel işlem yapamazlar. Akıl yürütme becerileri, dolayısıyla da çevrelerini algılayıp yorumlamaları farklı aşamalardan geçerek gelişir. Görsel öğrenme bu yaşlar için daha ön plandadır.

İlkokul yaşlarına gelindiğinde çocuklar bilişsel olarak somut işlemler dönemine geçerler. Korunum ilkesini anlama, bir işleme tersinden bakabilme, sınıflandırma gibi bazı zihinsel işlemleri yapabilir hale gelmiş olsalar da nesne ve olayları hala somut olarak görme gereksinimleri vardır. Bu nedenlerle erken yaşlardaki çocuklarla yapılacak eğitimlerde çocukların gerçek ortamlarda gerçek nesnelerle buluşturulması ve etkinliklere mümkün olduğunca aktif bir şekilde katılımlarının sağlanması gereklidir. Araştırma bulguları da bu gereksinimin altını çizmektedir. Örneğin ilkokul öğrencilerinin gelecekte çevreyi nasıl algıladıklarına bakan bir araştırma sonucunda çocukların cinsiyete göre değişmeyen bir şekilde çizimlerinde sıklıkla ağaç, güneş, bulut, insan, kuş, kelebek, ev, apartman, araba, dağ, deniz, nehir, çöp, çöp kovası gibi ögelere yer verdikleri görülüyor. Resimler incelendiğinde hava kirliliği, toprak kirliliği, aşırı yapılaşma ve trafik gibi yakın çevrelerinde gözlemleyebildikleri çevre problemlerine sıklıkla yer verdikleri tespit ediliyor. Öğrencilerin gelecekte %28,5’inin temiz, %40,3’ünün kirli ve %31,2’sinin teknolojik çevre algısına sahip olduğu görülmüştür ve aynı zamanda öğrencilerin çevrede yer alan canlı ve cansız ögelere karşı farkındalıklarının sınırlı olduğu belirlenmiştir. Çocukların algılarının çevrelerinde gördükleri ve deneyimledikleri ile sınırlı olduğunu düşündüğümüzde eğitim-öğretim süreçlerinin hem evde hem de okulda zenginleştirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. 

Peki, öğretmenlerin çevre algısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hem ülkemizde hem de dünyada yapılan araştırmalara baktığımızda hem 7 - 12 yaş grubu çocukların, hem öğretmen adaylarının hem de çeşitli branşlardaki öğretmenlerin çevreyi çoğunlukla canlı ve cansız öğelerden oluşan bir yer olarak gördükleri, doğal ortamları çevre olarak kabul ederken insan yapımı alanları çevre olarak kabul etmedikleri, insanı ise çevrenin bir öğesi olarak değil, odak noktası olarak gördükleri anlaşılıyor. Ayrıca çevre ve çevre kirliliği ilişkisinin öğrencilerce sıkça kurulduğu gözleniyor. Bu sonuçlar çevre kavramı algısı konusunda çocuklar ve öğretmenlerin bir takım eksikliklerinin olduğunu gösteriyor.

Çocukların doğa ile bağ kurmaları açısından, erken çocukluk dönemi neden önemlidir?

Çünkü okul öncesi ve okul çağlarında oluşan ilgiler ve tutumlar gelecekteki istendik davranışların temelini oluşturur. Özellikle çocukluk çağında ve genç yaşta oluşan değer yargıları ve tutumlar, erken yaşlarda doğayla olan ilişkilerde empatinin gelişmesi ve doğaya karşı sevginin oluşmasında oldukça önemlidir. Bireylerde çevreye yararlı bilinçli davranışların gelişmesine yardımcı olabilmek için erken yaşlarda onlara doğayı tanıtıcı ve sevdirici oyunlar oynatmak, doğada yaşantılar kazandırmak gerekir.

Bu konularda hazırlanacak çeşitli etkinlikler ve yaşantılarla çocuklar, olumlu duygular edinirler ve çevre dostu olmayı öğrenirler. Doğanın bir değer olduğunu öğrenen çocuklar bütün duyu organlarıyla onun güzelliklerinin farkına varır ve onu korumak için çaba harcarlar.

İnsan sevdiğini korur, bu nedenle çocuklara hayvan ve bitkileri sevdirmek, çevre eğitiminin en temel amaçlarından birisi olmalıdır. Çevre eğitimi, belirli bir etkinlik saatiyle sınırlandırılmayıp her etkinlikle ilişkilendirilerek sunulmalıdır. Bunun için de her öğretmen çevre sorunlarına karşı duyarlı olmak yani çevre bilincine sahip bir birey olmak zorundadır. Çocukluklarında bitki ve hayvanlarla ilgilenen ve doğada yaşantıları olan kişilerin ileriki yaşamlarında, çocukluklarında bu şansı olmayan kişilere göre çevre sorunlarına karşı daha duyarlı oldukları belirlenmiştir.

Çocukların doğayı keşfetmeleri ve doğa ile bağ kurmaları için yetişkinler neler yapmalıdır hocam?

Okul öncesi dönemdeki çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır. Bu zengin laboratuvarın, onlarla yapılacak farkındalık ve bilgi kazandırıcı bütün eğitimlerde kullanılması son derece önemlidir. Doğada olmaları, algılarının gelişimini ve duyuşsal becerileri kazanmalarını destekliyor. Çocuklara, okula başlamasıyla birlikte yeni ve önemli görevler verilir. Örneğin; hedefler ve beklentiler belirleme, davranışlar ve etkinlikler konusunda etkileyici sınırlamalar uygulama ve sosyal etkileşimleri çoğaltma gibi. Bu yaştan itibaren başkalarının bakış açılarını görme yeteneğinin, yeni bilginin edinilmesi yeterliliğinin ve işbirlikçi öğrenme faaliyetlerinin arttırılması beklenir. Tam da bu beklentinin karşılanması için çocukların oyunlar ve takım sporlarına katılmaları özellikle yararlıdır. Bu etkinlikler de hem aileler hem de öğretmenler tarafından çoğunlukla açık havada düzenlenirse çok yönlü yarar sağlanmış olur.

Araştırmalar gösteriyor ki gününün büyük bir kısmını doğal ortamlarda, açık havada geçiren, motor gelişimleri buralarda desteklenen çocuklar doğanın sağaltıcı etkisinden faydalanarak sosyal - duygusal sorunlar yaşamıyor, enerjilerini olumlu yönlerde harcadıkları için evde ve açık havada rahatlıkla uykuya geçebiliyor, obezite gibi sağlık sorunları yaşamıyor. Tabi bunların yanı sıra daha birçok etki de görülüyor. Şu gerçek ki eğer doğayla bağı arttırmazsak “Doğa Yoksunluğu Hastalığı”na sahip bireylerin sayısı artacak.

Öğretmenlerin bu konuya yaklaşımı nasıl olmalıdır?

İnsanların herhangi bir konuya, bir varlığa değer verebilmesi için onlar hakkında öncelikle bilgi sahibi olması gerekir. Yani değer verebilmek için değerini bilmek şarttır. Biz eğitimcilerin görevi evrende var olan canlı-cansız varlıklar hakkında çocukların farkındalıklarını ve bilgilerini arttırabilecek ortamlarda bulunmalarını sağlamak, doğru materyal ve yöntemleri içeren öğrenme süreçleri planlamak, çocukların katılımıyla uygulamak ve ardından gelişimsel değerlendirmeler yapmaktır. Öğretmenlerin özellikle doğa ve çevre konularını içeren fen eğitimi etkinliklerine çocukların mutlaka öncelikle bireysel olarak, yaşla birlikte de grup olarak katılımlarını sağlamaları, yaparak yaşayarak öğrenme (learning by doing) prensibinden uzaklaşmamaları ve merak uyandırıcı, araştırmaya keşfetmeye dayalı eğitim öğretim yaklaşımlarını (inquiry based learning) benimsemeleri oldukça önemlidir. Tabi, bütün bunları yapabilmek için de okuldaki bütün eğitimcilerin ve idarecilerin çocukların özellikleri ve eğitim yaklaşımları konusunda bilgili olmaları şarttır. Ayrıca bireysel olarak öğretmenlerin yaşam boyu öğrenme prensibini benimseyerek bilgilerini sürekli güncellemeleri, evrendeki canlı cansız varlıkları, ekosistemi, ekosantrik yaşam anlayışını merak etmelerinin yanı sıra farkındalıklarının, bilgilerinin, becerilerinin ve bu konulardaki projelere katılımlarının da yüksek olması gerekir. Ancak bu özelliklere sahip olurlarsa çevre eğitimine değer verebilir, okulda ve yakın çevrelerinde çocukların doğayı ve doğanın ögelerini keşfetmelerine olanak taşıyan öğrenme ortamlarını hazırlayabilir, çocukların ekolojik okuryazarlık gelişimlerini destekleyebilirler.

Doğadan ve doğallıktan uzaklaşmayan eğitimcilerin sayısının artması dileğiyle,

Prof. Dr. Gelengül Haktanır

ADRES

TEMA Vakfı Halaskargazi Mah. Halaskargazi Cad. No:22 Kat:5-6-7-8 Pk:34371 Şişli / İstanbul

Bu portal, Millî Eğitim Bakanlığı iş birliği ile TEMA Vakfı tarafından hazırlanmıştır. Portaldaki tüm içerik TEMA Vakfı tarafından oluşturulmuş olup tüm hakları TEMA Vakfı'na aittir. Kopyalanamaz, çoğaltılamaz, içerikten bölümler hak sahibinin izni olmaksızın kullanılamaz.
© 2020 TEMA